ABD Hazine Bakanlığı, 14 Aralık’ta yaptığı açıklama ile, S-400 alımı sebebiyle ABD’yi tehlikeye attığı gerekçesiyle Türkiye’ye CAATSA yaptırımları uygulanacağını açıkladı.
Bu aşamada, yaptırımlarda T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ile bazı çalışanları hedeflendi.
SSB, SSB Başkanı İsmail Demir, SSB Başkan Yardımcısı Faruk Yiğit, SSB Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanı Serhat Gençoğlu ve SSB Bölge Hava Savunma Sistemleri Müdürü Mustafa Alper Deniz’e CAATSA kapsamında getirilecek yasaklar aşağıdaki gibi:
SSB:
•Mal ve teknoloji ihracatı ruhsatı verilmemesi.
•ABD mali kuruluşlarından 10 milyon dolardan fazla kredi tedarik edilmemesi.
•Uluslararası mali kuruluşlardan kredi verilmemesi.
•Yaptırım kapsamına alınan kişi ve kurumlara benzer işlevi olan üst düzey görevlilere de yaptırım uygulanması.
•Yaptırım kapsamına alınan kişi ve kurumlara ihracat ithalat bankası desteğinin kesilmesi.
İsmail Demir ve diğer SSB çalışanları:
•Yaptırım kapsamına alınan kişi ve kurumlara benzer işlevi olan üst düzey görevlilere de yaptırım uygulanması.
•Yaptırım kapsamına alınan kişi ya da kurumların ABD topraklarında gayrimenkul sahibi olmasının yasaklanması.
•Döviz üzerinden işlem yapılmasının yasaklanması.
•Mali kurumlar ve bankalar arasında ödeme ya da kredi transferlerinin yasaklanması.
•Yaptırım kapsamına alınan kişilere ABD’ye giriş yasağı.
Türkiye ne tepki verdi?
ABD’nin açıklamasını takiben T.C. Dışişleri Bakanlığı yazılı bir açıklama yaparak; ABD iddialarının teknik dayanaktan yoksun olduğunu, tek taraflı yaptırımların kınandığını ve reddedildiğini, ikili ilişkilerin olumsuz yönde etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunu, Türkiye’nin uygun gördüğü şekil ve zamanda gerekli adımları atarak mukabelede bulunacağını, Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli gördüğü tedbirleri almaya devam edeceğini, ABD’nin kararı müttefiklik ruhuyla tekrar gözden geçirmesi gerektiğini ve Türkiye’nin konunun diplomasi yoluyla çözümüne hazır olduğunu açıkladı.
Ayrıca, başta T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve SSB Başkanı İsmail Demir olmak üzere çeşitli kişi ve kurumlar, bu davranışın Türkiye savunma sanayisinin gelişmesini olumsuz etkilemeyeceği konusu merkezde olmak üzere SSB’yi destekleyen, ABD’yi kınayan açıklamalarda bulundular.
Ne anlama geliyor?
Türkiye ABD’nin CAATSA yaptırımları uyguladığı ilk NATO ülkesi olmuştur. Böylece NATO tarihinde ilk defa, bir NATO ülkesi, kendisinin de dahil olduğu NATO sınırlarının korumasının zayıflaması pahasına, Rusya’ya zımni yardımda bulunmuştur.
Uluslararası kamuoyunda ekonomik yaptırımlar da dahil çok daha sert müdahaleler beklenmekteydi. İlk değerlendirme, yaptırımların olabilecek en hafif adımlardan biri olarak görüldüğü yönünde. Ancak unutulmamalı ki Biden yönetimi ile birlikte yaptırımlarda olumlu veya olumsuz yeni gelişmeler yaşanabilir.
Gizli bir tehlike de bu yaptırımların AB yaptırımlarını tetiklemesi olasılığı. Bu ayki liderler zirvesinde Türkiye’ye yaptırım konusunda adım atmayan AB, daha ileri bir adım için ABD’ye gözünü çevirmişti. Fransa, Yunanistan, GKRY gibi Türkiye’ye yaptırım için baskı kuran üyeler; Almanya, Bulgaristan, İtalya, İspanya gibi şimdilik kaydıyla karşı çıkan üyelere; ABD’nin bu adımını örnek olarak gösterip Mart 2021’de yapılacak AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye sert yaptırım kararları çıkması için daha da çok yüklenecektir.
En önemli nokta mal ve teknoloji ihracatı ruhsatı verilmemesi
Kesin değerlendirmeler için ABD yönetimi tarafından yapılacak uygulamaya dair detaylı açıklamaların beklenmesi doğru olacaktır. Ancak şu ana kadar bilinenler doğrultusunda ilk ve geçici değerlendirmem, teknik olarak yaptırımlarda Türkiye’nin çıkarlarına en çok zarar verebilecek noktanın, mal ve teknoloji ihracatı ruhsatı verilmemesi olabileceğidir.
Türkiye, ABD’den aldığı tüm bitmiş ve ara savunma sanayii ürünleri, ortak üretim projeleri ve teknoloji transferleri için lisans ve izinler almakta. Bunların, duruma göre, çeşitli seviyelerde etkileneceği görülmekte.
Gelin olumlu ve olumsuz tüm alternatifleri tek tek değerlendirelim.
FMS (ABD’nin Yabancı Askeri Satışlar Programı) üzerinden yapılanlar gibi bazı büyük ve stratejik alımlar halihazırda zaten SSB değil Milli Savunma Bakanlığı (MSB) üzerinden yürütülüyor. Biden yönetimi ile ilişkilerimizin durumuna göre tüm bu izinler MSB, TSK üzerine döndürülüp sorunlar büyük oranda çözülebilir.
Bu mümkün olmazsa da alternatifsiz değiliz.
ABD, F-35 projesinde olduğu gibi uluslararası hukuka aykırı durumu tekrarlamazsa, geçmişte izinleri alınan, sözleşmeleri yapılan; T70 genel maksat helikopteri ortak üretimi, F-16 Blok 30 yapısal güçlendirme kitleri ile buna ilişkin hizmet alımı gibi projelerin etkilenmemesi gerektiğini değerlendiriyorum.
Ancak bugüne kadar izinleri alınmayan Pakistan ATAK helikopterleri için motor alımı, Hürjet projesi için olası ABD motoru kullanımı vb. adımların etkileneceğine kesin gözüyle bakmaktayım.
Görünmeyen en kritik yan etkilerinden biri de başka ülkeler tarafından üretilip de içinde izne tabi ABD bileşenleri bulunan parça ve alt sistemlerin temininin de durdurulacak olmasıdır. Ancak benzeri süreçler kısa olmayan bir süredir zaten devam ettiği için bazı konularda yerlileştirme çalışmaları çoktan başlatıldı, bazılarında sonuçlandırıldı ve kullanılıyor bile, bazılarında temin kaynağı değiştirildi, bazılarında da başta bir miktar zorlanılacak ama alternatifler bulunacaktır.
Bana en çok sorulan konulardan biri de F-16 gibi ABD kaynaklı kritik platform ve silahlarımızın yedek parça sorununun olup olmayacağı, yedek parça sorunundan dolayı harekatlarımızın aksayıp aksamayacağı, bir harp durumunda zafiyet yaşayıp yaşamayacağımız yönünde. Bunun ne yazık ki basit tek bir cevabı yok. Yaptırımların ABD Kongresi üyelerince yasalara ilave edilmesinin asıl sebebinin, Türkiye’nin ABD çıkarlarını olumsuz etkileyecek şekilde bölgesindeki savaşlara müdahale etmesinin engellenmesi olduğunu hala Kongre’de bekleyen yasa tasarılarını okuyunca görüyoruz. Bunu sağlayacak ilk yöntem de mevcut silahlara yedek parça teminini durdurup ABD’den parça sağlamadan harekat yapılamaz hale getirmektir. Ancak geçmiş yıllardaki savaş, operasyon ve ambargo tecrübelerini unutmayan TSK prensip olarak her zaman çok uzun süre yetecek bir stok yapılanmasına sahiptir. Bu stokların bize o bileşenleri yerlileştirene kadar yeterli olabileceğini değerlendiriyorum. İstisna oluşturabilecek bazı bileşenleri de standart kaynaklar dışındaki alternatiflerden temin etme yoluna gideriz.
Sonuç
Türkiye, özellikle 2016 yılında Suriye harekatlarının başlaması sonrası artan bir şekilde, ABD ve Avrupa ülkelerinin, gizli ve açık kritik ambargolarına maruz kaldı. Bu adım, yaptırımların adının resmen konulması anlamına geliyor.
Bu yaptırımlar kısa vadede Türkiye’nin ABD ile ilişkili silah geliştirme ile alımlarını bir seviyede duraklatacak ve iş programlarında bazı aksamalara sebep olacaktır.
Ancak bu süreci yapısal değişimler ile geçirecek bir Türk Savunma Sanayii, uzun vadede kuracağı riskleri daha da çok dağıtan yeni bir sistemle, gelecekte tüm kritik bileşenleri yerli olarak üretecek bir metodoloji geliştirip, bu olumsuzluğu bir fırsata çevirip karlı çıkabilir.
Bu yaptırımlar, uzun vadede, Türkiye’yi gelecekte yönetecek her görüşteki iktidarlardan bağımsız olarak, genelde NATO müttefikleri özelde de ABD’yi, savunma sanayii ürünlerinin tek alım kaynağı ve iş ortağı olarak görme eğilimini mutlak olarak değiştirecek, Türkiye dünyadaki diğer tüm alternatiflere de daha sıcak yaklaşacaktır.
Kommentare